30 Ekim 2010 Cumartesi

Cadıların Bayramı ;)

Süpürgeli süpürgesiz,

Tüm Cadıların

Cadılar Bayramını kutlarım.

29 Ekim 2010 Cuma

Cumhuriyet Kadınlarına,

Bugün kılık kıyafetimiz sorgulanıyor.

Başımız açık mı kapalı mı bunlar üzerinden siyaset yapılıyor.

Çevremde yabancı kadınlarla evlenen erkeklerin,

Türk Kadınını küçümseyen sözlerine şahit oluyorum.

Atatürk'ün Cumhuriyet Kadınları;

Bizi kim bir kalıba sokabilir?

Yada kim bizi küçük görebilir ?

Aydınlık bakışlarınız hep ileriye baksın..

Okuyun

Çalışın

Üretin
Sevin ve sevilin

Güzel bir nesil yetiştirelim.

Tıpkı O'nun dediği gibi ;

Türkiye Cumhuriyet anlamınca kadın,

bütün Türk tarihinde olduğu gibi

bugün de en muhterem mevkide,

her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir mevcudiyettir

M.Kemal ATATÜRK


CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

28 Ekim 2010 Perşembe

Bil ki sen...

Bugün yağan yağmur sonrası muhteşem Akdeniz'i seyrederken bir şarkı mırıldandım,
Epeydir dinlemediğim ama ben de derin bir iz bırakan şarkıydı bu,
Neşe Karaböceğin muhteşem yorumuyla..

Bil ki sen sihirli güzel gözlerinle,
Ruhumu okşayan tatlı sözlerinle
Bitmeyen bir ızdırap yarattın gönlümde
Unutamam bu hicranı ömrümde..

Mim Mim Mİmmmmmmm

Epeydir mimlenmediğimi gören Kitapçı Kız beni mimleyerek bu ödülü yollamış :)Hem kitap tavsiyelerine hem de yorumlarına hayran kaldığım Kitapçı kıza burdan sevgilerimi yolluyorum.
Bu mimin kuralları ise şunlarmış ;
* Ödülü kabul etmek ve ödülü veren kişiyle blogunda bağlantı kurmak
* Ödülü 15 blogcu arkadaş ile paylaşmak,genele bırakmamak
*Seçilen 15 blogcu arkadaş ile iletişim kurmak ve seçilmiş olduklarını bildirmek
Blog yazarı arkadaşlarımı,takip ettiğim herkesin yazısını okumaya çalışıyor yorumlardada düşüncelerimi paylaşıyorum.Çünkü biliyorum ki blog yazarı olmak için de emek vermek,vakit ayırmak gerekiyor.Bu nedenle mimi yollıyacağım 15 kişiyi seçmek benim için oldukça zor.
İlk aklıma gelenleri sıralarsam ;
* Sabunlarım
*Dicle Kıyısında Masal Kentim
*Yaşam Pınarım
*Vintage Duygular
*Asortik Krep
*Aida'nın blogu :) Yani Ev Dekarasyon Hobi
*Pie Kurabiye
*Leylak Dalı
*Mutfakta Zen
*Yakında kayıp ilanı ile arayacağım Colors Of Angel
*Neslihan'ın çikolata fabrikası (O fabrikada gönüllü işçi olmak istiyorum :)
*Pasaklı Kraliçe
*Ucu kırık bir kaç kelime (Der Saadet-Müzenin yolları taştan sen çıkardın beni baştan :)
*Modafobik
Bu arada burda gök gürlüye gürlüye yağmur yağıyor,iş çıkışı yağmurun altında yürüyesim var.

27 Ekim 2010 Çarşamba

Engelleri Kaldıralım

Bir haytap gönüllüsü olarak blogumda Haytap'ın duyurularına ve gerçekleştirdikleri bir çok kampanyasına yer vermeye çalışıyorum.Ancak epeydir dikkatimi çeken diğer sosyal sorumluluk projesi "Engelleri kaldır" hareketi oldu.Bir çok blog yazarı arkadaşım bu hareketi bloglarında yer veriyorlar,ben de yer vermek ve paylaşımda bulunmak istedim.

Bence iş görüşmelerinde belirli seviyelerde kişileri seçerken (Yönetici adaylarından bahsediyorum) hangi sosyal sorumluluk projesine katkı sağlıyorsunuz sorusu yöneltilmeli,kişiler dünyaya ve topluma verdikleri artı değerle ölçümlenmeli.(Çok mu ütopik oldu dersiniz ?)

Neyse sözü daha fazla uzatmadan Engelleri Kaldır Hareketi ile ilgili paylaşımımı yapmak istiyorum.Hepimize duyarlılıkla dolu günler dilerim.

Bizim bayramımız,onların felaketi

Yine gereksizce uzun bir bayram tatili geliyor ve yine hayvan barınaklarında yaşam mücadelesi veren onca hayvanın bu tatilde durumunun ne olacağını düşünmek vicdanı olan insanlara kalıyor.Çünkü,zaten çok az verilen yemek ve su 9 günlük bu uzun ve anlamsız tatil boyunca hiç verilmeyecek,çünkü barınakta görevli veteriner hekimler,bakıcılar aileleri,eş,dost yakınlarıyla bayram yapacaklar.Onlara dönüşlerinde ölmüş köpekleri atmak kalacak.Her yıl tekrarlanan bu acı durum bu yıl yeniden yaşanacak.
Geçtiğimiz bayramda olduğu gibi bu bayramda da Haytap'ın bu konuda hazırladığı dilekçe örneklerini bu linkte bulabilir bulunduğunuz şehirde dilekçede belirtilen yerlere başvurabilirsiniz.Gelin bu kurban bayramında bir hayvan kesmek yerine ihtiyacı olan kişi yada kuruluşlara yardımda bulunalım ve bir köpeği bir kediyi ölüme terk etmek yerine onun yaşaması için elimizden geleni yapalım.
Yeter ki bizim bayramımız onların felaketi olmasın :(

26 Ekim 2010 Salı

Ders başlıyor !


Bir gün gelip de perakende sektörü konusunda eğitim verecek aşamaya geleceğimi söyleselerdi inanmaz güler geçerdim.Yaklaşık dört yıl önce çok şubeli yerel bir markette halkla ilişkiler müdürü olarak başladı benim maceram.Üçüncü iş günümde nerdeyse bırakıyordum üstelik.Üç günde kaçmak istediğim işimi dört yıl yaptım.Bu süreçte sektör konusunda güzel deneyimler edinerek öğrendiğim bilgileri not etmeye başladım.Herkesin önemi konusunda hemfikir olduğu ;Crm,kurumsal kimlik,görev tanımları,performans değerlendirmelerinin sadece dile dolanmış havalı kelimeler olduğunu ve kimsenin içini doldurmadığını fark ederek bu işleyişin yerel marketlerde nasıl olabileceği konusunda epey çalıştım.Nerdeyse bir lisans tezi olabilecek şekilde nasıl uygulanabiliri yazdım.Açıkçası bize de ders veren eğitimlerimize gelen bir çok danışman şirket oldu ancak pratiğe dökülmeyen ve tekrarlanmayan her türlü bilgi ne yazık ki bilgi olmaktan çıkıp unutuluyor.Sözü artık toparlamak istiyorum ama ne şekilde toparlayacağımı bilemedim şu an;) Çalışmalarımdan haberdar olan ve edindiğim bilgileri paylaşmamı ve personeline eğitim vermemi isteyen bir firma oldu geçen hafta.Gayet olgunlukla elbette dedim ama içim zıp zıp zıplıyordu.Çalıştığım işletmede eğitim veriyordum ancak bu durum beni oldukça heyecanladırdı. Şimdi bir yandan eğitim programını,neler yapılabiliri çıkarıyorum bir yandan da notlarıma ve kaynaklarıma göz atıyorum.Bana bu konuda oldukça yardımcı olan sektörün duayenlerinden A.Yaman Özgün'ün "Perakende Dünyası ve Yaşam"adlı kitabı oldu.Bu kitapta "Tırı Vırı Şeyler "başlığı altında yer alan bazı eğlenceli bilgileri yazmak istedim.

-Dünyada en çok tüketilen yeşil sebze maruldur.
-Dünyada 15 bin değişik tür pirinç yetiştirilmektedir.Pirinç dünya nüfusunun yarıya yakının temel besinidir.
-Tarihin ilk ticari markası 1876 yılında patent alan İngiliz bira markası "Bass Pale Ale"'dir.
-Dünyada her yıl ortalama 7 milyar litre mısır gevreği (Popcorn)tüketilmektedir.
-İsterseniz deneyin,bir kadeh taze şampanyanın içine atılan kuru üzüm tanesi sürekli dibe ve yüzeye hareket edip duracaktır.
-Bilimsel olarak konuşmak gerekirse domates bir meyvedir,muz ise ottur.
-Ortalama bir insan her yıl yaklaşık bir ton yiyecek ve içecek tüketmektedir.
-Dünyada en fazla kahve tüketilen ülke İsveç'tir.
-Tekila bir tür kaktüsün köklerinden yapılır.
-En pahalı peynirlerden olan delikli İsviçre peynirlerinin üzerindeki delikler,peynirin mayalanması sırasında içinde oluşan bakteriyel hareketlerin ortaya çıkardığı bir tür gazın peynirden çıkmasıyla oluşur.
-Şarapların üzerindeki şişelenme tarihleri üzümlerin toplandığı yılı gösterir,şişelenmenin yapıldığı yılı değil.
-Bugün yeryüzünde tükettiğimiz tüm besinlerin nerdeyse yarısının kökeni Güney Amerika'daki And dağları'dır.Patates,mısır,kabak,fasulye türleri,yerfıstığı,ananas,avakado,domates,her türlü biber,papaya,çilek,dut ve bir çok besin ilk kez bu bölgede yetiştirilmiştir.
Bu liste böyle uzayıp gidiyor.Ancak hepsini yazacak vaktim yok.Hadi bana kolay gelsin

25 Ekim 2010 Pazartesi

Dert Bende,Derman sende

Haftaya uyuşuk uyuşuk başladım.İşe geldiğimde saat dokuz buçuğa geliyordu.Üstelik kapıda patronla karşılaşmam da ben de kem küm durumu yarattı.Galiba bana aynı Hannibal Lecter'ın kurbanlarını yemeden önceki bakışı gibi bakıyordu.Bir gece önce çalışıp geç çıksam bahanem hazır ama koskocaman bir hafta sonu tatili yaptım ne diyebilirdim ki,resmi bir şekilde selamlaştık ve bana çok uzun süren asansör yolculuğunun ardından kendimi odama attım.Eskiler derler ya "Maaşa zam,İşine nihayet" diye aynen benim durumum yani.Uykumu da tam alamadım,üstelik sürekli ertelediğim kuaför randevumdan ötürü sabah aynada kendimi Medusa'ya benzeterek çığlık attım, kısacası haftaya bu şekilde muhteşem bir başlangıç yaptım.
Artık keyfimin yerine gelmesi için Pınar'dan motive edici bir yazı mı gelir,yoksa
Vintage Duygular pazartesi günü için uyuşukluk giderici pratik bir tarif mi verir
Leylak Dalı güzel neşeli bir anısını mı anlatır
Petek Hanım kurabiye mi yapar
Yoksa Aida'cım iş yerinde verimli çalışmak için dekarasyon önerisi mi verir
Mine hanım güzel bitkilerinin resimlerini mi koyar bloguna
Yoksa sevgilim bitter çikolata mı alır bilmiyorum...
Kısacası dert bende derman sizde :)
İyi haftalar herkese

21 Ekim 2010 Perşembe

Kürk Mantolu Madonna'nın ardından..

Sabahattin Ali'nin "Kürk Mantolu Madonna"sını okurken roman kahramanının yaptığı analizlere hayran kaldım.Arada bir karşılaştığım ve hiç tahammülüm olmayan davranışları, herhangi bir samimet olmaksızın "sen"diye hitap eden tuhaf bir laubalilikle sözde samimi davranan insanları bakın ne güzel gözlemlemiş romanda.Duygularıma tercüman olması açısından kitaptan alıntılıyorum.
" .....Mühimce mevkilere geçen adamların adetlerinden biri de galiba -eski ve kendilerinden geri kalmış-arkadaşlarına gösterdikleri bu biraz şuurlu dalgınlıktı.Sonra o zamana kadar "siz"diye hitap ettikleri dostlarına birden bire ahpapça "sen"diyecek kadar alçakgönüllü ve babacan oluvermek,karşısındakinin sözünü yarıda kesip rastgele manasız bir şey sormak ve bunu gayet tabii olarak hatta çok kere şefkat ve merhamet dolu bir tebessümle birlikte yapmak ,bütün bunlara son zamanlarda o kadar çok karşılaşmıştım ki ".....

Epeydir beni bu kadar etkileyen bir roman okumamıştım.Tavsiyesi için Kitapçı Kız'a teşekkür ediyor,herkese bol okumalı günler diliyorum.

19 Ekim 2010 Salı

Su kabakları

Cumartesi günü alışveriş yapmak için çıktığım Işıklar caddesinde yağmurun altında şemsiyesiz yürürken epeydir görüşmediğim bir arkadaşımla karşılaştım.Beni,cadde üzerindeki küçük ve sevimli dükkanına davet ettiğinde ilk önce ne yaptığını anlıyamadım ama içeri girdiğimde işte bu birbirinden güzel işlenmiş su kabaklarıyla karşılaştım.
Eskiden Alanya'ya her gittiğimizde aldığımız su kabakları üzerinde çok amatörce yapılmış süslemeler olurdu.Ancak bu su kabaklarını görünce nasıl bir incelikle işlendiğini,desenlerin büyük bir ustalıkla seçildiğini çok rahat anlıyabiliyorsunuz.


Restaurantlarda,otellerde,evimizde kısacası her yerde şık bir dekarasyon olabilecek bu su kabakları için daha geniş bilgiyi www.atolyekabahat.com 'da bulabilirsiniz.
Benden söylemesi ;)

18 Ekim 2010 Pazartesi

Kutu kutu pense

Bu hafta sonu yaptığım hareketler boş koli taşımak,
bilumum öte beriyi sarıp sarmalayarak paket etmek
koli bantlamak arada bir de kahve keyfi yapmaktan ibaretti.
Bir zamanlar aldığım,değişik yerlerde paket edip sakladığım,
kullanmaya kıyamadığım ve artık unutulmaya yüz tutmuş
onca eşya tek tek ortaya çıkmaya başladığında
bendeki heyecan ve yanında gelen şımarıklık epey arttı.
Çeşitli yerlerden farklı zamanlarda aldığım bir sürü obje,
tabak,çanak beni onları aldığım günlere,
o an ki duygularıma kadar götürdü.
Tozlanan herşeyi temizledim,
Çay tabaklarımı kullanırken,
Çayımı demlerken hayal ettim kendimi..
Pasta tabaklarımda vişneli turta ikram ederken bir de ..
Meleklerimi yılbaşı arifesinde kullanırım diye geçirdim içimden.
Kuşlarımı çırpı ayakları ile bütünleştirdim.
Denize aşık bir ev olacağı için
martısız eksik kalır diye düşündüm.
Kedim ise martıları nasıl yiyeceğini hesaplıyordu sanırım.

Ama baktı martılar dişine göre değil,
Her zaman ki gibi yan gelip yattı.
Bu çanı Fethiye 'de Kaleköy'de görüp almıştım.
Köydeki evimizin kapısını süsleyeceği o zamanlar
aklımın ucundan bile geçmezdi.
Dikiş kutum.
Kültür bakanlığına bağlı Dösim'den aldıklarım arasında.
Sanırım iğneden ipliğe herşeyimi toparlayacak.
Yine köydeki evimize nasip olan inek.
Yumoş hanımın çimlerine ortak oldu.
Ahh bebeklerim..
Nasıl da severim böyle şeyleri,
Bu bebeğimin adı Rebecca
Her birinin ayrı adı var.
Bunun adı ise Daisy
.
Bu bebeklerin bendeki hikayesi ise başka.
Küçükken benim doğru düzgün bir bebeğim yoktu.
Olmuş olacak bir tane bebeğim vardı
onunda kafasında saçı yoktu.
Ama kuzenimin öyle güzel bebekleri vardı ki.
Onlara gittiğimizde içim giderdi bebeklere.
Ama kuzenim elbette o zaman çocuk olduğu için
değil oynatmak,elletmezdi bile bana.
Bozuntuya vermezdim ama
için için en güzel bebekleri alıcam diye
kendimi teselli ederdim.
İşte bu bebekler içimdeki çocuğa hediyelerim :)Kaptan mağara adamsız bir yere gitmem

Yumoş hanımın ise çıkmadığı bir dolap tepesi kalmıştı ki
bir hamlede zıplayarak muradına erdi.Allahım orda bile kutu var.

Kısacası tatlı telaşeli geçen haftasonumun ardından,güzel bir haftaya başladım.Bu haftanın hepimiz için verimli anlaşmaların,bereketli kazançların,sevdiğimiz ve sevildiğimiz günlerin haftası olsun diyorum.(Pınar'cım böyle şeyleri senden öğreniyor ve esinleniyorum )

Sevgiyle,

15 Ekim 2010 Cuma

Cuma günü mır mırları

O kadar yorgunum ki ,bu sabah işe gelmek bile nerdeyse eziyet gibi geldi.Akşamları koli hazırlıyorum.Malum, hazırlıklar başladı.Ne kadar çok şey almışım öyle hepsi kutuda ve bir kenarda durduğu için fark etmemişim bu kadar çok olduklarını.Neyseki tatlı yorgunluklar bunlar.Güzel bir yuva kurmanın heyecanı ile içimden dilekler tutarak özenle sarıp koliliyorum herşeyi.Tabii gecenin geç saatlerine kadar bedenen çalışınca, sabahları kalkmak hadi kalktık diyelim giyinip işe gelmek nasıl da zor geliyor.Bu kadar serzeniş yeter.(Babam ,nişanlısı askere gittiğinde sürekli ağlayan sekreterine kızım yeter artık ağlama duvarına döndüm demişti,benim ki de o hesap kimseye bir şey diyemediğim zaman gelip burda mır mırlanıyorum :) Başka şeylerden konuşalım.
Bu resmi pazar günü dolaştığım bir sergide gördüm.
İsmi Modern Kediler.
Benim pek hoşuma gitti.
Hafta sonu ,her zamanki kahve içme durağım Antalya Müzesinin kafetaryasında gelip giderken inceleyip beğendiğim bu kitabı aldım bir de.Tarihi eserleri bilgi edinerek dolaşmayı sevdiğimden dolayı bundan sonra gideceğim yerler için bu kitabın ışık tutacağına inanıyorum.Benden haberler şimdilik bu kadar.Güzel bir hafta sonu diliyorum herkese...

14 Ekim 2010 Perşembe

Asistanım Evren


Evrenden Torpilim Var'daki önerileri yapmaya en azından bir kaçını uygulamaya çalışıyorum.Kitabı okuyanlar bilirler,Evren'i asistan olarak seçmek ve bazı işleri ona devretmek öneriliyor benimde bu fikir çok hoşuma gitmişti.Pazartesi günü yapılacakları bir de evrenin üzerine yıktıklarımı ayrı ayrı not etmiştim.Bakıyorum da ben iyi çalışmışım ama evrende hiç fena değilmiş.Üstelik daha haftayı bitirmedik.Benim bitirmem gereken iki iş ,evrenin ise bir işi kaldı.Hadi bakalım hayırlısı.Asistan arayan yada işlerini yetiştiremeyenlere öneriririm.

12 Ekim 2010 Salı

Bir Kara Film ;Malta Şahini

Aslında bu bloğu açmamdaki sebep sinema tarihine geçmiş en sevdiğim filmleri az çok edindiğim bilgi birikimimle ve kaynakçalarımla yorumlayıp paylaşmaktı.Ama bakıyorum da bundan iki yıl önce yazdığım Hobbit'i Beklerken'in dışında bu konuda hiçbir şey yazmamış hatta parmağımı bile kıpırdatmamışım.Oysaki sinema tarihi benim en sevdiğim,konuşmaktan yada yazmaktan en çok hoşlandığım konuların başında geliyor.Daha küçük bir çocukken televizyonun kısıtlı imkanları ile izlediğimiz "Kwai Köprüsü,Hayatımızın En Güzel Yılları,Yağmur Altında Dans ,Dr.Jivago,Rebecca"gibi filmlerin ardından baba kız gerçekleştirdiğimiz doyumsuz sinema sohbetleri ile başlayan, sonrasında iletişim okuduğum yıllarda biraz bilimsel bir temele oturttuğum bilgileri ve notlarımı aktarmayı hep istemişimdir.(Araştırma görevlisi olma girişimim hüsranla sonuçlanınca bu konuda epeydir suskun kalmıştım)
Bundan böyle her hafta sinema tarihinde önemli yer eden bir filmi yada bir yönetmeni elimden geldiğince farklı ve bilinmesi gereken yönleri ile yazmaya çalışıcam.Birbirinden güzel ve seyretmeye doyamadığım onca film arasında seçim yapmak benim için çok zor oluysa da 1941 yılı yapımlı "Malta Şahini"gibi önemli bir filmle başlangıç yapmak fena olmayacak gibi geliyor .
1930 ve 40'lı yıllar Amerikan edebiyatında poliseye roman ve öykülerin oldukça popüler olduğu yıllar olarak bilinir.Kimi çevrelerce edebi bir baş yapıt olarak gösterilen Dashiel Hammett'in "Malta Şahini" romanı da Amerikan polisiye roman geleneğini sürdüren önemli bir yapıttır.Roman ,bulunduğu çağa ve topluma oldukça eleştirel ve alaycı bakar.Amerika'nın büyük kentlerinde kapitalizmin yükselişi sonucu doğan suç ortamını,yasal olanın ve olmayanın o ince çizgisinde özel bir dedektifin entrika,numara ve üç kağıtçılıkla dolu dünyada ,kendi ilkeleri doğrultusunda kendine karşı dürüst olmaya çalışarak verdiği mücadeleyi konu eder.Roman bu özellikleri nedeniyle bir kaç kuşağı etkilemiş ve üç kez filme alınmıştır.Ancak 1941 yılında yönetmen John Huston tarafından romana sadık kalınarak çekilen film sinema tarihinde yer eden ve Film Noir (Kara Film) türünün önemli yapıtlarından biri olmuştur.
Film,özel dedektif Sam Spade'in bürosuna gelen gizemli bir kadının Brigid'in ziyaretiyle başlar.Onun isteği üzerine Thursby adlı esrarengiz bir adamı izlemeye başlayan Sam Spade'in önce ortağı öldürülür.Sonra Thursby ölü bulunur.Polisin gözünde kendisini temize çıkarmaya çalışan Sam Spade gitgide Brigid'in karanlık kişiliğini keşfetmeye başlar.O sürekli yalan söyleyen ve kirli işler peşinde sahte bir hanımefendidir.
Sonra araya biraz efemine bir üç kağıtçı Joel Cario,şüpheli ve nüfuzlu bir şişman adam Gutman,Gutman'ın manevi oğlum diye tanıttığı sinsi tavırlı Wilmer girer.Herkes garip bir şekilde,16.yüzyıldan kalma,içi değerli taşlarla dolu heykelciğin,Malta Şahini'nin peşindedir.Ölüler üst üste yığılırken heykelin ancak sahtesi ele geçtiğinde,Gutman yıllar süren arayaşına yeniden başlamaya hazırdır.Sam Spade'e ise gerçek katili polise teslim etmek kalmıştır.
Sam Spade'i canlandıran ,Humphrey Bogart bu role öylesine incelikler yüklemiştir ki bu filmle birlikte perdenin en ünlü dedektifi doğmuş olur.Yönetmen Huston ise bu suç ve günah dünyasındaki karanlıkları vermede ustaca davranır.Mesela Gutman'la manevi oğlu arasındaki ilişkinin tuhaf (biraz eşcinsel)yapısını ima etmekten,Joel Cairo'nun da cinselliği şüpheli kişiliğini belirtmekten çekinmez.(1940'lardan söz ediyoruz,unutmayalım :)Brigid ise o kirli dünyanın hem sığınılacak temiz ufuklu limanını hem de bu dünyanın korkunç ve ürkütücü yönünü temsil eder.Bir çok kara film türünde olduğu gibi (Çifte tazminat,Şangay'lı Kadın ) suçlu kadındır.Bu farklı kadınlar filmlerin en etkileyici en barok en fantezi öğelerinden biri olarak hep vardır ve uzun yıllarda var olacaktır.
Filmdeki şişman adam Guttman ile üç kağıtçı Joel Cario öylesine uyum gösterirler ki ,Casablanca dahil yedi filmde adeta Laurel -Hardy gibi bu ikiliyi görebilirsiniz.Malta Şahini aynı zamanda müthiş bir kişilik irdelemesini yansıtır.Ve seyirci böyle bir benzeri ancak yıllar sonra Polanski'nin "Çin Mahallesi"nde bulabilecektir.
Kaynakça ; 100 Yılın 100 Filmi /Atilla Dorsay
Başlangıçtan bugüne gangaster filmleri /T.Kakınç

11 Ekim 2010 Pazartesi

Bugüne not

"Evrenden torpilim var" ı yeni bitirmiş ve kitaptaki önerileri oldukça tutmuş biri olarak bundan sonra bana soru sorulmadan olur olmadık hiçbir konuda fikrimi açıklamıyacağıma,ukalalık taslayanlara ağızlarının payına vermek adına ağız dalışına girmeyip,gülüp geçeceğime,egom yükseldiği zaman dur deyip koca ağzımı kapatacağıma, söz veriyorum.
Buna blog dünyasıda şahittir.

Bu kentin festivali;Altın Portakal

Bu sene 47.düzenlenen uluslararası Altın Portakal Film festivali,cumartesi günü başladı.Eylül ayının son haftasından itibaren festival için süslenmeye başlayan Antalya'da parklarda,kaldırımlarda,caddelerde kısacası her yerde bu güzel heykeli görebiliyorsunuz.Ayrıca bu yıl ki afiş tasarımını da oldukça beğendim.
Pazar günü yaptığım rutin yürüyüşüm sırasında ,10/10/2010'da evlenen çiftlerin yollardaki resmi geçitlerinin ardından,Altın Portakal'ın gelenekselleşen kortejine rastladım.Tabii hemen fotoğraf makinamla olabildiğince herşeyi görüntülemeye çalıştım.
Kortejin en başında ,başkanımız Prof.Dr.Mustafa Akaydın ve eşi vardı.
Müjdat Gezen,Mustafa Alabora ve Sümer Tilmaç ikinci sıradaydı. Selma Güneri Akdeniz üniversitesinin bandosu oldukça neşeliydi.
Heyy bu hatunda beni çekiyor :) Filmlerinin bende apayrı bir yeri olan,Süleyman Turan
Bu yıl festivalde oynadığı iki film yarışacak olan Erkan Can,
Hiç onsuz Türk sineması düşünülebilir mi;Tecavüzcü Çoşkun
Ve bir çok değerli sanatçı kortejden alkışlar arasında geçti.
Kortej sırasında geçen bu canlı heykellerin ise, İzmir sokak sanatları atölyesi sanatçıları olduğunu öğrendim.Bu canlı heykeller bir çok alışveriş merkezinde ve ana caddelerde yürüyen heykeller olarak gösteriler yapacaklar.Şakayla karışık Sadri Alışık çok iyi olmuş değil mi ?
Ve Kemal Sunal'da unutulmamıştı.
Festivalde yerli ve yabancı bir çok film yarışıyor.Ayrıca Yılmaz Güney ve Kemal Sunal filmlerininde özel gösterimleride devam ediyor.Yılmaz Güney'in "Arkadaş"filmini sinemada seyretmek epeydir istediğim bir şeydi ve neyseki bu festivalde, şans ayağıma kadar geldi.Yukarıda afişini gördüğünüz film "Atlıkarınca"ise konusu ilgimi çeken filmlerden.Gösterilen onca film arasından ancak bir iki filme gidebiliceğim için seçici davranmak durumunda kalıyorum.Emir Kusturica'nın "Arizona Rüyası" ise yine kaçırmak istemediğim özel gösterimlerden. Festivalde dikkatimi çeken bir diğer film ise "Kimsenin İran Kedilerinden Haberi Yok"oldu.Adından da anlaşılacağı üzerine benim gibi İran kedisi sahiplerini hemen cezbedecek olan film,İran'daki yasaklı müzisyenlerin üzerindeki baskıyı anlatan ve Cannes film festivalinde de yarışan önemli bir yapıt.Bu filmi de kaçırılmaması gerekenler listesine aldım.
Pazar günkü yürüyüşümün son durağında ise Kemal Sunal'ın film afişlerinin sergisi vardı.Hababam sınıfı tatilde filmini eminim benim gibi bir çok kişi bıkmadan izlemiştir.Bu gülen yüzlerin karşısında epey bir durup seyrettikten sonra, sizinde hatırlayıp gülümsemeniz için paylaşmak istedim.
Hem ne demişti Kemal Sunal ;
"Müfettiş tamamdır arkadaşlar" :)