28 Nisan 2010 Çarşamba

Eyvah,doktor !

Bütün hafta sonu her ne kadar çaktırmasamda,pazartesi günü gitmem gereken hastane randevum aklımı kurcalayıp durdu.Kolay kolay hasta olmayan,ilaç kullanmaktan nefret eden,hastanelerin önünden koşarak geçen ve mecbur kalmadıkça doktora gitmeyen biri olarak
bu durumun beni ne kadar gerdiğini tahmin edebilirsiniz.
Üstelik yapılacak kan tahlilleri,testler ile bir chekuptan gececek olmanın stresiyle uykularım kaçsa da korkunun ecele faydası yok diyerek ve cesaretimi toplayarak çıktım doktorun karşısına.İstenilen testler,ordan oraya koşturmalar,kan aldırmalar derken sonuçları elime aldığımda derin bir nefes aldım.Doktorumunda değerlerimi ve diğer testleri iyi bulmasının ardından hafiflemiş bir şekilde hastaneden ayrıldım.
Eve gelir gelmez de bu güzel haberi kutlamak için sakızlı muhallebi yapmaya koyuldum :)
Muhallebi soğumaya bırakılırken köpüklü bir kahve yorgunluğumu unutturdu.
Ve biliyor musunuz artık kendime söz verdim.Daha dikkatli olacağıma dair.Sakızlı muhallebi için kepekli un kullanmakla başladım işe.Bir adım bir adımdır değil mi ?
Hayat yine kaldığı yerden devam ederken herkese sağlıklı ve sıhhatli hatta biraz da gürbüz günler diliyor,neler oluyor hayatta diyorum:)

25 Nisan 2010 Pazar

Nihayet mutfağa girebildim

Sizi bilmem ama ben ikindi kahvaltılarına bayılırım.Bugünde eve gelince beş çayı benzeri acele birşeyler hazırladım.
Küp küp doğranmasıyla ünlü Antalya salatası,

Yine bu yöreye özgü peynirli kuru börek ,
Ve gingsengli adaçayı.Zihin yorgunluğum için birebir..

Bugün Ayşe'nin blogunda gördüğüm bu afişe bayıldım.Neden benim çevremde itme gücüyle çalışan insanlar var ki ? Böyle yaratıcı ve farklı iş çıkaran insanlarla çalışmayı çok isterdim.

Böyle güzel bir sinema afişinin ardından canım sinemaya gitmek istedi.Ferzan Özpetek'in "Serseri Mayınlar"filmini kaçırsam da şu sıralar filmin müziklerini sürekli dinliyorum.Dinlemeye de doyamadım.Saat geç oldu yarın tatil olsa da günü uzun yaşamak için erken kalkmayı düşünüyorum.Herkese güzel bir hafta sonu diliyorum.

Bir ara kuru böreğin tarifini de yazarım :)

24 Nisan 2010 Cumartesi

Gökyüzü gibi bu çocukluk

Aslında bu yazıyı dün yazmam gerekirdi ama işyerimin taşınması nedeniyle yarı eşyalarım eski yerde yarı eşyalarım yeni yerde bölük pörçük olduğundan her yere kablolar,fakslar,telefonlar saçıldığından kendimi toparlayıp iki satır yazamadım.

Dün işten biraz erken çıkıp bir kaç avm dolaşıp çocukların düzenlediği etkinlikleri seyrettim.Bıcır bıcır sesleri ve bitmek bilmeyen enerjileri ile yorgunluğumu bana unutturdular.İlkokul yıllarımda TRT'de Halit Kıvanç'ın sunduğu çocuk şenliğini seyreder,değişik ülkelerden gelen çocuklar ve onları ağırlayan ailelere hep imrenirdim.Sizin de dikkatinizi çeker miydi bilmem ama özellikle Doğu bloku ülkelerinden gelen çocuklar misafir oldukları ailenin çocuğunun yanında aynı yaşıtta olmalarına karşın abi yada ablaları gibi durur,her iki çocuk yanyana geldiğinde gelişim farkı bariz ortaya çıkardı :)
Bu resim ise benim ilkokul birinci sınıfdaki halim.Omuzlarımdan tutan güzel sarışın öğretmenim,yanımdaki diğer güzel bayan ise annem.Benim en mutlu olduğum anlarımdan biri.Doğum günümü sınıfımda kutluyorum ve arkadaşlarımdan hediyeler alıyorum.Daha ne olsun ..
Ne demiştir şair ; "Gökyüzü gibi bu çocukluk,hiçbir yere gitmiyor"Sözü daha fazla uzatmak istemiyor,tüm bıcırıkların çocuk bayramını kutluyorum:)

12 Nisan 2010 Pazartesi

YETER Kİ SONU İYİ BİTSİN !

Üzerimdeki uyuşukluğu atmak için hafta sonu özel çaba harcamam gerekti.
İlk önce güzel bir yürüyüş...
Temiz havayı içime çekiş....

Yolda gördüğüm tüm hayvancıkları mıncırma...


Bu şirin askılığı satın alarak kendimi biraz şımartma.
Çilekli pasta yapıp sevdiğim herkesi eve çağırmanın ardından ,


Mutlu Son !

6 Nisan 2010 Salı

LİKYA YOLLARINDA

Ara verdim,yazılarıma.Düşüncelerim biraz dağınık.Toplamak zamanımı alıyor.Aklımda yapmak istediğim onca fikir birbiri peşisıra koşar dururken bahar tembelliğine sığınıp olduğum yerden dünyaya bakıyorum.Ama çok da oturduğum söylenemez.Yine bir şeyler yapmaya,dolaşmaya ve notlar almaya çalışıyorum.
Portakal çiçekleri kokusunun Antalya'yı sardığı bugünlerde aşkımla yaptığımız Likya gezisinden bahsetmek istiyorum biraz.Kemer'de başlayıp Olimpos'ta devam eden ve Arykanda'da son bulan küçük gezi notlarımdan yani. Gezimizin ilk durağı Kemer Kuzdere ve Gedelme yaylası oldu.Bizans'ın en uç kalesinden,yörük köyüne,yüzyıllık çınarlardan yeni keşfedilen mağarasına kadar bölgenin her yerini dolaştık.Yol boyunca jeep safari yapan turistlerle ve keçi sürüleriyle karşılaşmak da çok hoş oldu.



Gedelme yaylasından inip,Tekirova üzerinden Olimpos'a gidilir de orda kalınmaz mı.Ormanda kahvaltı,şömine karşısında şarap ile sohbet,kediler ve kitaplar bize o kadar iyi geldi ki..
Ertesi gün arkadaşımız Bülent'in bize verdiği harita üzerinden Likya rotamıza devam ettik.Finike Turunçova üzerinde "Limyra"Antik şehrine ulaştık.Nerdeyse bir dağ kaya mezarları ile doluydu.Böyle bir güzelliğe bu kadar yakınken daha yeni keşfetmiş olmak.Kendime çok kızdım.
Ardından büyük bir heyecanla beklediğim Arykanda'ya tırmandık.Tırmandık diyorum çünkü "Yüksek kayalığın yanındaki yer" olarak da anılan bu antik şehir kocaman bir dağın yamacında kurulmuş.Ve gözünüz alabildiği her yerden tarih fışkırıyor.
Çok fazla bir şey söylemek istemiyor ve sizi çektiğim fotoğraflarla başbaşa bırakıyorum.