30 Ocak 2010 Cumartesi

HAYAT

Size de oluyor mu bilmem.Bazen tüm olumsuzluklar üst üste gelir.Korku dolu bakışlarla acaba şimdi ne olacak diye düşünüp öylece kalakalırsınız..

Hep böyle gitmez elbette..Kimi zaman keyfiniz pek yerinde olur.İşler rayına oturur..Kış gecelerinde sıcak sohbetler kaygıları siler atar..


İşte bu iki duygu arasındaydım bu hafta..Tıpkı herkes gibi..Neyseki geldi ve geçti..
Yine devam edicez yaşamaya ve yazmaya..

* Kovuktakilere selam olsun !


*JRR Tolkien'in hikayelerinin sonunda geçen cümle..

19 Ocak 2010 Salı

PAZAR PAZAR


Ocak ayı bir çok yerde soğukların iyice kendini hissettirdiği bir ayken yaşadığım bu güzel şehirde kimi zaman bahardan çalınmış günler yaşıyoruz.

Epeydir yağan yağmurun ardından bu pazar,güneşin açmasıyla birlikte ailecek düştük Çakırlar pazarı yoluna.Çakırlar pazarı,Antalya Geyik Bayırı mevkiinde kurulan,seralarında ve bahçelerinde yetiştirdikleri ürünleri, üreticisinden ilk elden alma şansını bulacağınız o güzel ve doğal pazarlardan. Benim gibi sizde pazarı dolaşmayı seviyorsanız bu pazardaki renk çümbüşüne de hayran olacaksınız demektir.Mis kokulu domatesler,dalından henüz toplanmış portakallar,kekkik,nane,adaçayları bir de almadan geçemediğim Elmalı'nın ünlü tahta kaşıkları. Bu kocaman kabağıda aldım çünkü arkadaşlarıma söz verdiğim bal kabağı çorbamdan yapıp geri kalanıylada güzel bir kabak tatlısı yapmayı düşünüyorum.Bakmayın siz onun dışının yemyeşil olduğuna içi o kadar lezzetlidir ki.

Hiç Turunçsuz olur mu.Yollarımızda ,sokaklarımızda hatta evlerimizin önünde bile mutlaka olan bu güzel mis kokulu ağacın meyvalarından yapılan Turunç reçelinin şimdililerde tam mevsimi.Oldukça zahmetli bir yapılışı olan bu reçel için kolaylık yapılmış.Temizlenmiş,kabukları inceltilmiş,ipe dizilip hazır hale getirilmiş turunçları pazarlarımızda bol bol görebilirsiniz.Size sadece şeker ile kaynatması kalıyor. Ahh işte vazgeçemedim bir şey daha..Keçiboynuzu ve ondan yapılan Keçiboynuzu pekmezi.Aşkım bu yaz birlikte dolaştığımız yol boyunca keçiboynuzlarını katır kutur yediğimi görünce ne kadar şaşırmıştı:)Ama benim için Antalya biraz da keçiboynuzu demek.Ve bir çok derde iyi gelen keçiboynuzu pekmezi.Hergün bir kaşık yeter de artar bile.Ama bizim yöremizde adı gördüğünüz üzere "Buynuz Pekmezi" :)
İşte böyle.Çakırlar pazarında alışverişin yanısıra yorulduğunuzda bir çay söyleyip pırasalı,ıspanaklı gözlemelerden yada tereyağlı bazlamalardan yiyebilirsiniz. Evett,bu kadar yeme içme yazdıktan sonra karnımda acıktı.Müsadenizle,sizi "Pazarları Asla" filminin o güzel müziğiyle başbaşa bırakıyor verimli bir hafta diliyorum.

16 Ocak 2010 Cumartesi

HAFTA SONUNDA



Kestanelerin bir güzel piştiği,


Ayakların uzatılıp keyif yapıldığı,


Portakal ve elma kokulu



Harika bir hafta sonu diliyorum :)

KÜÇÜK ŞEYLER

Eskiden böyle değildim.Objeler eşyalar pek bir şey ifade etmezdi benim için.Ama şimdilerde öyle mi ya.Pek duygusal oldum bugünlerde..Annemin deyimiyle şahtım şahbaz oldum yani :)
Sevdiğim herşeyin yanımda olmasını istiyorum..Şu kış potporisi mesela..Ne güzel bir gündü onu aldığımız gün.Yağmurlu bir havadaki yolculuğumuzun ilk durağından almıştık.Şimdi burada yanımda ,sıkıldıkça bakıp mutlu oluyorum sanırım en çok da bu duyguyu seviyorum.

Dışarısı yağmurlu,puslu.Kadim dostumun kalpleri her zamanki yerinde.Camın önünde.Hani feng shuiye göre 9 kırmızı obje demiştik ya...Onun sayesinde bu güzel kalpler hep gözümün önünde.


İlk önce tahta arabam geldi sonrada motosiklet yanına.Sıcacık bir yaz günü Aksu'da yemeğimizi yerken elleri tahta objelerle dolu bir adam yanaşıp bir şeyler satmaya çalıştığını anlayınca çok kızmıştım.Ama aşkım beni dinlemeyip alıverdi motosikleti bana.Ne güzel bir şeymiş iyi ki almışsın canım.Binip gidelim mi uzaklara..

12 Ocak 2010 Salı

MODERN ZAMANLAR

Daha sabah yataktan kalkarken başlıyor telaşem.Zamanı kalitesiz kullanmak mı denir buna yada programsızlık mı bilemiyorum,ya birşeylere geç kalıyorum yada olmadık şeyler için bir sürü zaman harcıyorum.

Saatler sürüyor toplantılar,görüşmeler.Ajandadaki yazılarımı okumakta zorluk çekiyorum sonrasında.Notlar almışım gayet düzgün ama bir zaman sonra belli ki kopmuşum ortamdan.Bugün bir arkadaşım 1 saatlik toplantı için İstanbul'a çağrıldığım oluyor dedi beterin beteri varmış diye geçti içimden.


Üniversite yıllarında sanayi devrimi bir çok dersin adeta miladıydı.Sanayileşme sonrasında dev üretim ve tüketim mekanizmaları içinde bireyin ezilişini,insanların ancak üretim,randıman ve karlılık gibi kavramlarla ölçümlenmesi,yaşamın doğallığından kopup aşırı bir makinalaşmaya doğru gitmesini öyle evirip çevirip işlemiştik ki sonrasında bu konuyla ilgili tek bir satır bile okumak istemedim.


Bugün iki ayağım bir pabuç, toplantıya yetişmeye çalışırken aklıma Charlie Chaplin'in en sevdiğim filmlerinden olan Asri Zamanlar (Modern Zamanlar ) geliverdi birden.Sessiz sinemanın en güzel örneklerinden olan film ne güzel özetlemektedir herşeyi ;



Film Chaplin'i önce bir fabrikada işçi olarak gösterir.Patronun olup biteni dev bir ekran aracılığı ile gözlediği kişiliksiz ve boğucu fabrikada Şarlo,önünden geçen giden şeritteki bulunanları sıkıştırmakla yükümlüdür.Sonra bu yenilediği hareket bütün vücuduna tik olarak yerleşir.




Bir sürü komik maceradan,yanlış anlamalardan,otomatik yemek yeme makinasını(Ne gerek varsa böyle bir makinaya :) bozup başka bir makinanın çarklarına sıkışmasının ardından küçük adam, kendisi gibi bir genç kıza aşık olup onun yardımıyla bir cafede iş bularak düzenden ve toplumdan kaçarak sevgilisiyle birlikte ufuklara doğru yol alacaktır.


Makineleşme,ezilen bireyler,büyük bunalım ve onun getirdiği yoksulluk,işsizlik,açlık gibi toplumsal ve evrensel olguları çok komik bir şekilde ele alan filmdeki konular size de tanıdık gelmiyor mu ?İşte klasik dediğimiz şey de bu değil mi tüm zamanlara özgü olmak.
Neyse şimdilik bu kadar. Daha bitireceğim raporlar var.(Tabii eğer laptopumun tuşları arasına sıkışıp kalmazsam :)

4 Ocak 2010 Pazartesi

BAŞLARKEN

2010 ' a öyle bir hızla başladım ki..Dinlenerek yada "Hadi Eller Havaya" modundaki bir yer de değil de çalışarak girince yeni yıla,bir bakmışsınız ayın dördü olmuş bile.Olsun en azından ailemle ,sevdiklerimle birlikte bir yemek yiyebildim,o da yeter bana.

Fekaat,Blog arkadaşlarım yeni yıl postlarını öyle güzel süsleyip püsleyip eklemişler ki çok kıskandığımdan dolayı bulduğum ilk fırsatta hemencecik bende yazıyım istedim.

İlk önce sağlıklı,huzurlu ve mutlu yepyeni bir yıl diliyorum.(Şimdi düşündüm de karşılıksız bir şey gibi bu blog yazmak,hani kim okur, kim bilir, kimin umrundadır bilmeden habire yazmak,umarım sesim geliyordur beni okuduğunuz yere :)

Çok güzel girdim yeni yıla en sevdiğimden,ailemden çok değerli hediyeler aldım.Bunca çalışmanın bunca mücadelenin ardından güzel bir yılbaşı sofrasına oturup, dünyaya bakınca ailem,sevdiğim başta olmak üzere sahip olduğum herşey için yaradana teşekkür ettim.

Hiç yılbaşı ağaçsız olur mu? Eskiden özenirdim izlediğim dizilerde ofislerde kurarlardı yılbaşını ağacını.Bende son üç yıldır yaptığım gibi ağacımı ofisime kurdum.Odama uğrayan misafirlerim ve yolu düşen dostlarımla birlikte dileklerimizi yüksek sesle söyledik birbirimize.
Hediye almak kadar vermekte çok zevkliydi.Pandora'nın kutusu bir kez daha açıldı çocuklara şekerler, büyüklere ıncık cıncık bir sürü şey çıktı.

Her yeni yılda olduğu gibi bu yılda daha düzenli olmaya kendi kendime söz verdim.Ama daha 1 ocak gecesi ortalığı bir güzel dağıttım.
Blogumu yepyeni bir görünüme kavuşturdum geçtiğimiz yıl.Bu yıl ise daha farklı konularda yazabilmeyi ve daha sık güncellemeyi istiyorum.Ah bir de şöyle yepyeni bir laptopum olsa..
Bol güneşli bir yıl istiyorum.Belirsizliklerin kaybolduğu,sislerin,pusların kalktığı..Dalgaların, rüzgara karışan damlacıklarının, yüzümüze vurduğu güzel bir yıl.

Bu arada siz, arkamdan konuşan birileri.Kim olduğunuzu ve ne söylediğinizi biliyorum.Beni takip edip burayı okuduğunuzu da.Umarım bu yıl o sevimsiz yüzlerinizi bir daha görmiyeceğim harika bir yıl olur.
Ohh bu sözleri de söyleyip rahatladıktan sonra bitirebilirim artık :) En kısa zamanda görüşmek üzere.
Sevgilerimle,

funny animated gif