26 Kasım 2009 Perşembe

BAYRAM GELDİİ

MİMLENDİM :)


Sevgili arkadaşım Colors Of Angel beni mimlemiş. Mime göre ,bir şiir sitesine girdim fazla aşina olmadığım bir şairin herhangi bir şiirine tıkladım.Bakın karşıma ne çıktı :)

SANI
hiç değişmedi san
sen öyle
dıştangir içeri -
göz göz olmuş-
ama yerinmez -
çünkü kendi yerinde-
ayrıca neden değişsin konum
söyle yaşanırken hep ortak duyum
eğri bir çizgi dudak -
acı gülümseyiş-
her zaman vardı yanıltan
hiç değişmedi san sen öyle dıştan

Şair ; Eray CANBERK


Colors of Angel'ım hiçbirşey bir şans yada tesadüf olmadığına göre bu şiirden epey önemli anlamlar çıkarmalıyım sanırım :)

25 Kasım 2009 Çarşamba

PANDORA'NIN KUTUSU


Sevdiğim şeyler küçük detaylarda,ayrıntılarda..Atmaya kıyamadığım minicik eşyalarda,herkes unutsa da itina ile içimde sakladıklarımda..


Bazen bunca minik şeyi taşımak ağır olabiliyor.Atıp temizleyesim geliyor,diğer herkes gibi..Hafiflemek diyorlar buna,ayrıntılara takılmamak diyor kimisi,detoks da diyor bir kısım uzmanlar.


Aldırmadan,düşünmeden,hissetmeden dünyanın merkezine sadece kendimi koyarak yaşamak tüm o inceliklerden uzaklaşmak..Kalsın..İstemem..


Ah,kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya,kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar diyen şair gibi..


Kaldırıp bir kenara içimde sakladıklarımı,belli etmemeye çalışarak canımın içi ile besliyorum artık hüznümün kuşlarını..



24 Kasım 2009 Salı

2012'ye kadar yolumuz var

Felaket filmlerinin bir tutkunu olarak fragramanlarına hayran kaldığım 2012'nin vizyona girmesini iple çektim.Gösterime girer girmez şirincik arkadaşım çikolata kahvem ile birlikte perdeyi en iyi gören koltuklarda yerimizi almıştık bile.


Açıkçası görsel efektler olarak muhteşem olan film,konusundaki bütünsüzlük ve kahramanların sanki insan üstü varlıklarmış gibi her ortamdan kurtulmasıyla birleşince mayhoş bir tad bıraktı üzerimizde.Sinemadan çıkar çıkmaz guruldayan karınlarımızı doyurmak için gittiğimiz cafede filmin uzun sürdüğünden dem vurunca, çikalata kahvemin "Dünyanın sonunu seyrettik kısa sürecek hali yoktu ya" şeklindeki yanıtı filmin üzerimizde bıraktığı etkiyi en iyi anlatan cümle oldu :)


Filmin en etkiliyici sahnelerinden biri,Asya dağlarındaki gemilere helikopterle taşınan hayvanların görüntüsü ve dev dalgalar (Nuh'un gemisine gönderme ) ve ailenin bir arada olduğu her yerin bir ev bir yuva olduğunun altının çizilmesiydi (Fena da değilmiş hani :)


Bence son yıllarda çekilen en iyi felaket filmlerinden biri yine bu yıl gösterime giren Knowing (Kehanet) filmiydi.Oldukça etkilendiğim böylesi bir film ardından 2012 az önce belirttiğim gibi bir etki bıraksada kimsenin sözünü dinlemeyip seyretmenizi tavsiye eder,yaşadığınız her dakikanın keyfini çıkartmanızı dilerim :)

23 Kasım 2009 Pazartesi

ÇİÇEK GİBİSİ YOK :)


Oldukça yoğun geçen ve çok yorulduğum sevimsiz hafta sonumdan sonra böyle güzel bir çiçekle haftaya başlamak ilaç gibi geldi bana..Canım çok teşekkür ederim..Anlatılmayanları anladığın,dünyamı çiçek kokusuyla doldurduğun ve inceliğin için ..

22 Kasım 2009 Pazar

CUMARTESİ GECESİ MİNİŞLERİ

Cici fotoğraf makinam ile ilk çektiklerim Nonim'den görüp öğrenerek yaptığım minik hamurlarım oldu. (Kıskanç ben, çok heves ettim ne yapıyım :) Cumartesi gecesi herkesler eğlenirken,ben haftanın yorgunluğunu bu minişleri yaparak attım üzerimden.Aşkımın kestaneleri ve ıhlamur çayı eşliğinde yaptığım ilk kişisel sergimi paylaşmaktan gurur duyuyorum efindim.



Bu küçük ataçdaki mavi kuş "Malta Şahini" sayfasına yakıştı .İlk iş benimdir :)

Bu kitap ayracı ise kırmızı panjurlu evimin mimarı için yapıldı :)


Tavuklar hep etrafta dolaşacak değil ya biraz da kitapların arasında gıdaklasınlar :)


Küçük sergime model olan başucu kitabım,Atilla Dorsay'ın 100 yılın,100 filmi oldu.Üzerindeki sarı civciv ise yiğenimiz Cemre'ye kavuşacağı anı bekliyor :)


Sergimin ilk konuğu kedişimdi.Ama daha çok oynayıp bozmak için dolaştığını bir kaç tırmık darbesinden sonra geç de olsa anladım :)

18 Kasım 2009 Çarşamba

FOTOĞRAF MAKİNAM GELDİİİİİ !

Şu sıralar kendimi çok şanslı hissediyorum.Seviyorum,seviliyorum.Bir sürü sorunla boğuşsam da bu duygu bir çok şeyi kolaylıkla aşmama sebep oluyor.Aşkım iyi ki varsın..



Bir yıla yakın fotoğrafçılık dersi (hemide felsefesi ile birlikte:)eğitimini alıp,okul bittikten sonra bir kenara bıraktığım uğraşımı,sefgilimin (özellikle böyle yazdım yoksa bende biliyorum nasıl yazılacağını şımarınca yaparım böyle şeyler:) ısrarı ve aldığı güzel mi güzel cici mi cici fotoğraf makinası sayesinde tekrar başlayacak olmanın heyecanı içindeyim.(Alkışlar gelsin lütfen )


Artık beni tutabilene aşkolsun,en son geçen yıl Müze kartımı alınca böyle olmuş nerdeyse Müze kartın geçtiği her yeri dolaşmak için can atar olmuştum.Şimdi cici makinam geldi ya ne kareler yakalar neleri görüntülerim kimbilir.
Saygıdeğer baylar ve güzel bayanlar gülümseyi unutmayın ,çünkü her an fotoğrafınızı çekebilirim :)

16 Kasım 2009 Pazartesi

PİLLİ PLAK


Hafta sonu aşkımdan o kadar güzel bir hediye aldım ki..Hani küçücük detaylar vardır hayatımızda ,aslında ortalarda bir yerlerde durur herkesin görebileceği bir yerdedir ama o detayı ancak size önem veren ,değer veren, seven görür.



Zamanın tanığı olan eşyalara düşkünlüğüm var.Ama düşkünlük eve eskileri doldurmaktan ziyade aile yadigarlarını, küçük büyük demeden bir kenara atılmış unutulmuş eşyaları temizleyip onararak yeniden kullanmaktan ibaret.Üniversite yıllarımda kısıtlı harçlıklarımla aldığım plaklarda, zamanın tanıklığına ses veren hoş bir kolleksiyon olmuştu benim için.Var olan tek plakçalarımı elimde olmayan bir nedenle kaybedince o ses susmuş,plak kolleksiyonumu ise boynu bükük bir şekilde ortadan kaldırmıştım.


Plaklara olan düşkünlüğümü bilen aşkım, Babasına ait olan ,Philips'in 1972 yılında ürettiği ilk pilli plağı bakımını yaptırıp çalışır halde hatta orjinal iğnesiyle birlikte bana hediye etmesi ise çok büyük bir incelikti.Plakçaları açıp büyük bir heyecanla 33'lük plaklarımı yerleştirirken kedimizde en az benim kadar merak içindeydi.




Şecaattin Tanyerli'nin ölmeyen tangoları,Beatles şarkıları,İlhan İrem'in o değişik sesi, Hollywood senfoni orkestrası eşliğinde unutulmayan film müzikleri cumartesi gecemizin sesi oldu.


Plakları olup da plakçaları olmayan kadın,Plakçaları olup da plakları olmayan erkek (tencere kapak misali )gülüşerek dinledik şarkıları..Ve en kısa zamanda Olimpos sahilinde battaniye altında, karşımızda dolunay, yanımızda pilli plakçalarımızla sıcak şarabımızı içeceğimiz günün hayaliyle sözleştik ve söz verdik birbirimize.


13 Kasım 2009 Cuma

PERDE AÇILIYOR !



Aslında Devlet Opera ve Balesi perdelerini açalı çok oldu ama benim gibi yoğun çalışıyorum, hiçbirşeye zamanım yok diye sürekli kendi kendine bahane üreten biri için perdeler daha yeni açıldı.Şansım varmış ki seçtiğim bale gösterisinin gala gecesine denk geldim.


Bir kadının çocukluğundan başlayarak ,ölümüne kadar hatta öldükten sonra bile başından geçen olayları anlatan "Eva" balesinin müzikleri bana nedense George Gershwin'in müzikallerini anımsattı.


İkinci perdede"Eva"nın melekler tarafından karşılanışı ise oldukça görkemliydi.Antalya Devlet Opera ve Balesi tarafından sezon boyunca sergilenecek "Eva"balesini meraklılarına ve işi gücü sürekli bahane eden herkese kaliteli ve keyifli bir mola için tavsiye ediyorum :)



10 Kasım 2009 Salı

ŞİMDİ SENİNLE ANKARA'DA...


Şimdi seninle Ankara'da olmak vardı ,Mavi gözlü devim..

9 Kasım 2009 Pazartesi

AS TİME GOES BY..


Kedicik yine çocukların gözdesi olup pek şımardı,
Aşkımın kursunun bitmesini beklerken bir sürü ıvır zıvır mideye indi :)

Kahve dünyası'ndan damla sakızlı kahve,
Yeni mağazamızın açılış yorgunluğunun ardından pek güzel gitti.
Canımın elleriyle topladığı organik mısırlar patır patır patlarken,
Yves Rocher'den gelen süpriz hediyelerimle keyfim pek yerine geldi :)

Bir hafta sonu böylece geçtii.Gerisi iyilik ve güzellik oldu :)

7 Kasım 2009 Cumartesi

İNSAN İKİ KEZ YAŞAR

Cuma akşamları haftanın yorgunluğunun çıktığı ve tatilinin başladığı tatlı saatler demek benim için.Hafta içi pek bakmadığım için cuma akşamları ayaklarımı uzatarak televizyon seyretmek ve peşimden biri kovalarıyormuş gibi fındık,fıstık,ayçekirdeği üçlüsünü mideme indirmek en sevdiğim aktivitemdir :) Son günlerde bu keyfime keyif katan şeylerden biri de Tnt'de her cuma akşamı yayınlanan James Bond kuşağı oldu.

Çok kafa karıştırmayan,seyrederken yormayan,iyi ve kötünün net bir şekilde belli olduğu,Ruslar,Japonlar,Amerikalıların işin içine karıştığı,yer altında,ayda,denizin içinde gizli üslerin bulunduğu ve üçüncü dünya savaşına çıkmasına az zaman kalmışken Bond'un dünyayı kurtardığı klasik filmlerden vazgeçemiyorum.

Ahh tabii Bond'un filmlerinde,Dünyayı ele geçirmeye çalışan kötü karakterlerden de bahsetmek lazım.Benim favorim ,You Only Live Twice "İnsan iki kez yaşar" 'da filmin başında kucağındaki kediyi severken sadece eli görüntülenen, ilerleyen sahnelerde yüzündeki tuhaf yara iziyle adamlarına emir verirken göreceğiniz ,en sevimli kötü karakter Ernest Stavro Blofield.

Bond'un kitap ve filmlerindeki en büyük düşmanı olan ve Austin Powers filmindeki Doctor Evil karakteriyle de hicvedilen bu karakter,filmde Bond kötü adam prototipi olarak karşımıza çıkıyor.


Filme adını veren şu diyolağa bakar mısınız ;
- Size kendimi tanıtayım; ben Ernest Stavro Blofed..
Sizin Hong Kong'da öldürüldüğünüzü duymuştum Bay Bond?
- Evet, bu beni ikinci hayatım.
- Öyleyse dikkatli olun, bay Bond. insan iki kez yaşar!

Filmin unutulmaz film müziğinde de söylendiği gibi "Hayallerini yaşayanlar ve hayallerinde yaşayanlar için insan iki kez yaşar " derken bu güzel melodi eşliğinde harika bir hafta diliyorum.


MOVIE THEME SONGS You Only Live Twice Theme MP3 ... Nancy Sinatra