29 Haziran 2010 Salı

Geçti Bor'un pazarı..

Günüm nasıl geçiyor biliyor musunuz ?Birilerinin arkasını toplayarak.Nasıl mı ?Anlatayım.
Sabah işe geldikten sonra,yüzlerce telefon görüşmesi yapacağımı bilerek başlıyorum güne.Çünkü bir firmaya yada bir kişiye iş yaptırma aşamasında beş kez on kez aramadan o firmanın yada kişinin verdiğim işi takip etmediğini biliyorum.Bu bir paronoya değil deneyim.Çünkü yaşadığım kazıkların bileşkesi (!) hepsi.Yaptırdığım işi tüm detayları ile yazıyorum öncelikle ,öyle ki konudan çok uzak bir insan bile yazılanı okuyunca kolaylıkla anlasın diye.Ama yolladığım e postayı yada çektiğim faksı bile okuma gereği görmeden Antalya'nın sıcak ikliminden midir nedir büyük bir uyuşukluk içinde yada akşamdan kalma yarı uykulu gözlerle bana bakan tiplere(içimden kocaman bir sopa alıp temiz bir dayak atmak yada ayılmaları için tazyikli bir su tutmak geçse de! ) tekrar tekrar işi anlatırken buluyorum kendimi.
Ardından işim gereği gazetelere gönderdiğim yazılar,röportajlar oluyor.Diyelim ki şirket sahibi ile yapılacak röportaj var.Gazeteci arkadaşlar sağolsun Yurdanur hanım soruları siz hazırlasınız hatta o sorulara bir de yanıt yazsanız ne güzel olur diyorlar.Dolayısıyla hem soruları soran hem de yanıtları veren yine ben oluyorum :)Gülmeyin bu sektörde böyle yürür işler, gazetelerde okuduğunuz çoğu röportajda o sorulara yanıt veren genelde meslektaşlarımdır.Yıllardır çalıştığım tüm yöneticiler adına yanıtlar yazdım bir çok soruyu değiştirdim daha ilginç hale getirdim onlara sadece fotoğrafların çekilip yayımlaması kaldı.

Bir yandan da mesleğe yeni atılmış ve yolun çok başında olan asistanımın verdiğim işleri bir türlü sonuçlandıramamasından kaynaklanan aksilikleri düzeltiyorum.Pratiğe ihtiyacı olduğu ve çok heyecanlandığı için yaptığı hataları bir şekilde kapatıp elimden geldiğince doğrusunu göstermeye ve anlatmaya çalışıyorum.Ben,değil bir işi göstermek çalışanı ile muhatap bile olmayan yöneticilerle çalıştığım için aynı hataya düşmek istemiyor açıklık ve şeffaflık ilkesiyle yürütüyorum işlerimi.Bundan da hiç zarar görmedim bugüne kadar.


Bir de ağzını her açışında kurumsallık diyen kurumsal kimlik sözcüğünü ikide bir önüme koyan bazıları var ki işte en dayanamadığım ise onlar oluyor.İki logo yapmayla kurumsal kimlik oluşturduğunu ,herşeyi yazıya döküp de işin biteceğini sananlar.Buyrun şu masada bir gün oturunda anlayın kurumsallığın kaç bucak olduğunu diyorum içimden.Dışardan ise gayet ciddi dinliyor görünüyor ;tabii,haklısınız şeklinde belli belirsiz bir şeyler mırıldanıyorum.
En kötüsü ise öyle mevkiilerde öyle insanlar görüyorsunuz ki.İki kelimeyi bir araya bile getiremeyen ,yorulmayan,didinmeyen ama fazlasıyla kazanan.Terazi burcu olmamdan dolayı içimdeki tüm dengeler alt üst oluyor böyle zamanlarda.Ne yapalım bizimde seçtiğimiz yol bu diyorum kendime ,en zor ve ayak izi en az olanı.Yıllar önce tesadüfen elime geçen ve Niğde'yi tanıtan kitaptaki meşhur dizeler geliyor aklıma.Her okuduğumda adeta öğüt veren o sözleri;

Sende varsa bir cevher onu herkes de bilsin
Kimler böyle züğürdün huzurunda eğilsin?
Süslü bir dairede müdür bile değilsin
Ne çıkar öğrenmişsin mesahayı pi diye
Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye
Fırsat uçan bir kuştur vaktinde yetişmeli
Durmadan eğlenmeli, atıştırıp şişmeli
Yanmadan kavrulmadan mükemmelen pişmeli
Sonra seni almazlar hiçbir yere çiğ diye
Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye

Hiç yorum yok: