3 Kasım 2009 Salı

MÜZEDE NAR ÇAYI VE SEMPATİ

Yaşadığım şehirde yapılması gereken onca şey, görülmesi gereken o kadar çok yer var ki..Antalya müzesi bunların içinde en baş sırada yer alıyor benim için.Sık sık gitmeme rağmen halen bana müzenin bir anahtarını hediye etmeselerde :) asma yapraklarının altında,bahçesinde oturmak,açık hava kısmında yüzlerce kez gördüğüm heykelleri bir kez daha görmek,sergi salonunda yer alan her hafta değişen eserlere bakmak kısaca haftanın tüm yorgunluğunu sanatla bütünleşerek atmak ruhumu besliyor ve rahatlatıyor.Yukarıda yaptığım kolaj, müzenin en yeni konukları.Ne güzeller değil mi ?


Antalya Müzesinin içini, benim gibi tutkunlar iki saatte dolaşırken,normal bir turla bir saat içinde dolaşabilirsiniz.Ayrıca bahçesinde yer alan Dösim'de harika hediyelik eşyalar bulabilir el yapımı gümüş takılardan benim yaptığım gibi sadece kendinize alabilirsiniz.(Şımarık ben :)


Müzenin bahçesinde güler yüzlü personelinin kıyak yaparak çikolata ile servis ettikleri kahve keyfini hiçbir şeye değişmem :) Hele yanımda" Işık ülkesi Likya"'yı anlatan kitabımda varsa.Aşkımın hediyesi olan ve Akşit yayınlarından çıkan bu kitabı , sanat tarihi düşkünlerine ve Likya yolu rotasında dolaşmayı seven herkese öneririm.


Müze turunuzdaki tatlı yorgunluğunuzu gidermek için kahveyi tercih etmezseniz onun yerine güzel bir nar çayı da şu serinleyen günlerde içinizi ısıtan değişik bir alternatif olabilir.Nar Çayı ve sempati deyince aklıma gelen 1956 yılı yapımı Vincete Minelli'nin yönetmenliğini yaptığı "Çay ve sempati" filmini anmadan geçemiycem.Artık böyle filmleri izleyen var mıdır bilmiyorum ama kültleşmiş filmlerden vazgeçemeyen ve bir zamanlar sinema tarihi okuyan meraklı bir izleyici olarak duyguların incelikle işlendiği bu güzel filmi eğer olur da bir kanal gecenin bir yarısı verirse ve sizin de uykunuz kaçmışsa (ne yazık ki böyle güzel filmler ancak o geç saatlerde yayınlanıyor)izlemenizi tavsiye ederim.



Hiç yorum yok: