7 Ekim 2009 Çarşamba

Marsilya Mavisi

Yaşadığım şehirde sonbahar en geç gelen mevsimdir..Ekim, eskilerin pastırma yazı diye tabir ettikleri,nemli sıcakların yerini kuru sıcaklara bıraktığı meyvaların kurutulduğu,turşuların kurulduğu,sebze meyva pazarlarında adeta bir renk çümbüşünün yaşandığı,tatilcilerin,yazlıkçıların gidişiyle birlikte şehrin sakinleşip sahillerin asıl sahiplerine kaldığı bir aydır.
Hep ayrı bir özenle beklerim bu ayı..Kendimi şımartmak istediğimden mi yoksa az önce belirttiğim nedenlerden mi bilmiyorum ama sıcak iklimlerde romantik bir sonbahar hüznünün bile doğru dürüst yaşanmadığı bu ayı çok seviyorum..



Yine böyle bir ekim ayının en güzel cumartesilerinden biriydi..Annemin günlerce uğraşarak diktiği Marsilya mavisi batik elbisemi özenle giyip her giydiğim elbisede yaptığım gibi kendi etrafımda hızla dönerek etek uçlarının havalanmasını mutlulukla izledim.Aniden durduğumda bu sefer etrafımda dönme sırası odamdaki eşyalardaydı.Ofra Haza posteri,Madonna resimleri,minik süs eşyaları,kitaplarım gözüm gibi baktığım müzik setim..İşte dünyam sadece bu kadardı..
kendime ait bir odadan ibaret.

İkindi güneşinin yarı aralanmış panjurlardan evimizin içine girdiği başkaları için sıradan ama benim için büyüleyici bu ışık hüzmesinin içinde en yakın arkadaşım tam karşımda oturuyor , vuran ışıkla birlikte gözleri eladan yeşile dönüyordu.Tüm hafta okulda yan yana oturmamıza sürekli konuşmamıza rağmen birbirimize hiç doyamazdık ki..Hep anlatacak bir şeylerimiz olurdu...Öğretmenlerimiz sürekli konuşmamıza dayanamaz ayrı ayrı sıralara oturtur,
küçük notlarla yine de haberleşirdik.Şimdi kuzguni siyah saçlı,ela gözlü canım arkadaşım yanımdaydı.Her zaman olduğu gibi..

Birden ayağa kalktı bana elini uzatarak hadi dedi senin şarkın çalıyor,senin günün bugün oturacak mısın daha..O İlk ezberlediğim şarkıyı Marsilya mavisi elbisemin içinde kendimi 1960'ların güzel kızlarından biri gibi hissederek ve Geleceğe Dönüş filmine öykünerek birlikte söyledik,
you've lost that lovin' feeling,whoa, that lovin' feeling,you've lost that lovin' feeling,now it's gone...gone...gone...

O büyüleyici ışık hüzmesi halen benim üzerimdeydi sanırım ,özenle hazırlanmış masanın üzerindeki biri kalp şeklindeki meyvalı , diğeri çikolatalı olan pastaların üzerindeki mumları birlikte üfledik.La İsla Bonita şarkısı eşliğinde.Ellerimizi sıkıca tutarak,birlikte büyümeyi,aynı okullara gitmeyi dileyerek..Dans ettik,güldük,konuştuk..

Hatırlamak böyle bir şey değil midir..Bir zaman karşılaştığınız kişiler,olaylar,mekanlar ve ona eşlik eden şarkılar ölümsüz izler bırakır..Sonra bir yerde o melodiyi duyarsınız küçücük bir şey sizi alır o günlere götürür ,bir renk çağrışım yapar,ışık hüzmelerini tanırsınız...Ve ' Ben de yaşadım' dersiniz.

Ben o günü hiç unutmadım.Marsilya mavisi ile tanıştığım,ingilizce bir şarkıyı ilk defa ezbere söylediğim,gecikmiş yaz ikindilerinin bir başka yaşandığı,Annelerimizin gülümseyerek bizi izlediği,herşeyden önemlisi en yakın arkadaşımın onu soğuk gri bir lojman griliğine * götürüp benden uzaklaştırdığı zamana kadar hep yanımda olduğu günlerimi..

Ve o masumiyeti...Unutamadım..





* Ankara'da olabilme ihtimali...

07/10/2009

Antalya

Hiç yorum yok: