“Bir kadının yazar olabilmesi için parası ve kendine ait bir odası olması gerekir”
Virginia Woolf
Evet bütün dünya kendime ait bir odadan ibaretti.Arnavut kaldırımlı dar sokağa açılan küçük balkonlu pencereden dışarıya bakarken düşündüğüm tek şey buydu.
Bu ada kentinin ne sokaklarını ne insanlarını tanıyordum.Tek yapmam gereken dışarı çıkıp biraz yürümek ve insanlara gülümsemekti.Ama sanırım en zor şey değişimler oluyor.Hayatımı değiştirmek istemiştim yeni başlangıçlar yapmak yeniden bir düzen kurmak.Ama öylesine kaçar gibi gelmiştim ki buraya bütün o toplanmalardan,ilişiği kesmelerden,vedaların kargaşasından sonra bu sakinlik bu yolun henüz başında olma halleri pek alışkın olduğum durumlardan değildi.İşte bu yüzden çiçek desenli duvar kağıtlarıyla süslü,rüzgarda uçuşan dantelli tülleri olan,yarı dökülmüş varaklı aynaların ve İngiliz asaleti taşıyan pirinç karyolanın olduğu bu odadan dışarıya çıkmaya gücüm yetmiyordu.
Buraya gelirken bindiğim aracın şöförü bir sürü şey anlatıyordu.Bu boş ovaların,çıplak dağların
tek tük binaların arasında sanki uçsuz bucakmış gibi görünen yolda ilerlerken,adanın ıssız coğrafyasına uygun boşluk hissi her yanımı sarıyor,bu kısa yolculukta bile sürekli resim çekmeye
çalışanların komik halleriyle yaşadıklarım çelişiyordu.
Hayatı sanki saklayabilecek bir şeymiş gibi yaşayan, herşeyi biriktirip,fotoğraflayan ve kayıt altına alan insanlara hep hayret ettim.Ne yanıma fotoğraflar aldım nede hatırlatıcı küçük nesneler. Zaten bana ait olanlar belleğimle birlikte gelmedi mi buraya kadar.
“Nedense bu şehir seni hatırlatıyor bana,sanki beraber bu sokakları adımlamışız gibi..”
Aylar önce hiç beklemediğim bir anda telefonun ucunda söylenmiş bu söz mesela.Kalbimin deli gibi çarpışı,hep saklamak istediğim o sesin yankısı kulaklarımdayken ,O anı hatırlamak içime dokunuyor.Beni hem mutlu ediyor hem de aynı anda derin bir acıyla ağlatıyor. İşte herşey ezberimde.Bütün yazdıkları gibi..Bütün tarihler,bütün telefonlar gibi.
Gücümü zor da olsa toparlayıp birlikte adımlıyamadığımız bu sokaklarda tek başıma dolaşıyorum.İnanması zor gibi gelir ama yolda yürürken,önünden geçtiğim klisenin bahçesinde,ona benzettiğim birini gördüğümde,herhangi bir telefonun sesiyle,bir şarkı çaldığında farkında olmadan dönüp bakıyorum.
Düşünüyorumda ne zaman onu düşünecek olsam en beklenmedik zamanlarda beni arayıp hep nerde olduğumu bulmadı mı?Ne çok severdi süprizleri.
Şimdi birden bire çıkıp gelse.
Zamanın umarsız,kaygısız geçişine aldırmadan bu adada
kalsak.
Gerçek ile rüyanın ayırt edilmediği o saatlerdeki gibi.
Sanki herşeyin üzerinden uçup gidermiş gibi ,
dışındaymışız gibi yaşasak.
Sonu nasıl bitecek diye merakla seyrettiğimiz
filmlerdeki gibi değil de,her izlediğimizde gülümsetip,keyif
veren o film kahramanları gibi olsak.
Bir an için bile olsa,
Bir kez yaşama şansı verilebilseydi.
Ama hayır biliyorum.
Ne yazık ki hiç gelmeyecek..
EKİM 2006
GİRNE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder