Süpürgeli süpürgesiz,
Tüm Cadıların
Cadılar Bayramını kutlarım.
Yine gereksizce uzun bir bayram tatili geliyor ve yine hayvan barınaklarında yaşam mücadelesi veren onca hayvanın bu tatilde durumunun ne olacağını düşünmek vicdanı olan insanlara kalıyor.Çünkü,zaten çok az verilen yemek ve su 9 günlük bu uzun ve anlamsız tatil boyunca hiç verilmeyecek,çünkü barınakta görevli veteriner hekimler,bakıcılar aileleri,eş,dost yakınlarıyla bayram yapacaklar.Onlara dönüşlerinde ölmüş köpekleri atmak kalacak.Her yıl tekrarlanan bu acı durum bu yıl yeniden yaşanacak.
Şimdi bir yandan eğitim programını,neler yapılabiliri çıkarıyorum bir yandan da notlarıma ve kaynaklarıma göz atıyorum.Bana bu konuda oldukça yardımcı olan sektörün duayenlerinden A.Yaman Özgün'ün "Perakende Dünyası ve Yaşam"adlı kitabı oldu.Bu kitapta "Tırı Vırı Şeyler "başlığı altında yer alan bazı eğlenceli bilgileri yazmak istedim.
Cumartesi günü alışveriş yapmak için çıktığım Işıklar caddesinde yağmurun altında şemsiyesiz yürürken epeydir görüşmediğim bir arkadaşımla karşılaştım.Beni,cadde üzerindeki küçük ve sevimli dükkanına davet ettiğinde ilk önce ne yaptığını anlıyamadım ama içeri girdiğimde işte bu birbirinden güzel işlenmiş su kabaklarıyla karşılaştım.
Eskiden Alanya'ya her gittiğimizde aldığımız su kabakları üzerinde çok amatörce yapılmış süslemeler olurdu.Ancak bu su kabaklarını görünce nasıl bir incelikle işlendiğini,desenlerin büyük bir ustalıkla seçildiğini çok rahat anlıyabiliyorsunuz.


Restaurantlarda,otellerde,evimizde kısacası her yerde şık bir dekarasyon olabilecek bu su kabakları için daha geniş bilgiyi www.atolyekabahat.com 'da bulabilirsiniz.
Çeşitli yerlerden farklı zamanlarda aldığım bir sürü obje,
Tozlanan herşeyi temizledim,
Çay tabaklarımı kullanırken,
Çayımı demlerken hayal ettim kendimi..
Meleklerimi yılbaşı arifesinde kullanırım diye geçirdim içimden.
Kuşlarımı çırpı ayakları ile bütünleştirdim.
Ama baktı martılar dişine göre değil,
Bu çanı Fethiye 'de Kaleköy'de görüp almıştım. Kısacası tatlı telaşeli geçen haftasonumun ardından,güzel bir haftaya başladım.Bu haftanın hepimiz için verimli anlaşmaların,bereketli kazançların,sevdiğimiz ve sevildiğimiz günlerin haftası olsun diyorum.(Pınar'cım böyle şeyleri senden öğreniyor ve esinleniyorum )
Sevgiyle,

Aslında bu bloğu açmamdaki sebep sinema tarihine geçmiş en sevdiğim filmleri az çok edindiğim bilgi birikimimle ve kaynakçalarımla yorumlayıp paylaşmaktı.Ama bakıyorum da bundan iki yıl önce yazdığım Hobbit'i Beklerken'in dışında bu konuda hiçbir şey yazmamış hatta parmağımı bile kıpırdatmamışım.Oysaki sinema tarihi benim en sevdiğim,konuşmaktan yada yazmaktan en çok hoşlandığım konuların başında geliyor.Daha küçük bir çocukken televizyonun kısıtlı imkanları ile izlediğimiz "Kwai Köprüsü,Hayatımızın En Güzel Yılları,Yağmur Altında Dans ,Dr.Jivago,Rebecca"gibi filmlerin ardından baba kız gerçekleştirdiğimiz doyumsuz sinema sohbetleri ile başlayan, sonrasında iletişim okuduğum yıllarda biraz bilimsel bir temele oturttuğum bilgileri ve notlarımı aktarmayı hep istemişimdir.(Araştırma görevlisi olma girişimim hüsranla sonuçlanınca bu konuda epeydir suskun kalmıştım)
Bundan böyle her hafta sinema tarihinde önemli yer eden bir filmi yada bir yönetmeni elimden geldiğince farklı ve bilinmesi gereken yönleri ile yazmaya çalışıcam.Birbirinden güzel ve seyretmeye doyamadığım onca film arasında seçim yapmak benim için çok zor oluysa da 1941 yılı yapımlı "Malta Şahini"gibi önemli bir filmle başlangıç yapmak fena olmayacak gibi geliyor .
1930 ve 40'lı yıllar Amerikan edebiyatında poliseye roman ve öykülerin oldukça popüler olduğu yıllar olarak bilinir.Kimi çevrelerce edebi bir baş yapıt olarak gösterilen Dashiel Hammett'in "Malta Şahini" romanı da Amerikan polisiye roman geleneğini sürdüren önemli bir yapıttır.Roman ,bulunduğu çağa ve topluma oldukça eleştirel ve alaycı bakar.Amerika'nın büyük kentlerinde kapitalizmin yükselişi sonucu doğan suç ortamını,yasal olanın ve olmayanın o ince çizgisinde özel bir dedektifin entrika,numara ve üç kağıtçılıkla dolu dünyada ,kendi ilkeleri doğrultusunda kendine karşı dürüst olmaya çalışarak verdiği mücadeleyi konu eder.Roman bu özellikleri nedeniyle bir kaç kuşağı etkilemiş ve üç kez filme alınmıştır.Ancak 1941 yılında yönetmen John Huston tarafından romana sadık kalınarak çekilen film sinema tarihinde yer eden ve Film Noir (Kara Film) türünün önemli yapıtlarından biri olmuştur._NRFPT_06.jpg)
_04.jpg)
Sam Spade'i canlandıran ,Humphrey Bogart bu role öylesine incelikler yüklemiştir ki bu filmle birlikte perdenin en ünlü dedektifi doğmuş olur.
Yönetmen Huston ise bu suç ve günah dünyasındaki karanlıkları vermede ustaca davranır.Mesela Gutman'la manevi oğlu arasındaki ilişkinin tuhaf (biraz eşcinsel)yapısını ima etmekten,Joel Cairo'nun da cinselliği şüpheli kişiliğini belirtmekten çekinmez.(1940'lardan söz ediyoruz,unutmayalım :)Brigid ise o kirli dünyanın hem sığınılacak temiz ufuklu limanını hem de bu dünyanın korkunç ve ürkütücü yönünü temsil eder.Bir çok kara film türünde olduğu gibi (Çifte tazminat,Şangay'lı Kadın ) suçlu kadındır.Bu farklı kadınlar filmlerin en etkileyici en barok en fantezi öğelerinden biri olarak hep vardır ve uzun yıllarda var olacaktır.
_15.jpg)
"Evrenden torpilim var" ı yeni bitirmiş ve kitaptaki önerileri oldukça tutmuş biri olarak bundan sonra bana soru sorulmadan olur olmadık hiçbir konuda fikrimi açıklamıyacağıma,ukalalık taslayanlara ağızlarının payına vermek adına ağız dalışına girmeyip,gülüp geçeceğime,egom yükseldiği zaman dur deyip koca ağzımı kapatacağıma, söz veriyorum.
Bu sene 47.düzenlenen uluslararası Altın Portakal Film festivali,cumartesi günü başladı.Eylül ayının son haftasından itibaren festival için süslenmeye başlayan Antalya'da parklarda,kaldırımlarda,caddelerde kısacası her yerde bu güzel heykeli görebiliyorsunuz.Ayrıca bu yıl ki afiş tasarımını da oldukça beğendim.
Pazar günü yaptığım rutin yürüyüşüm sırasında ,10/10/2010'da evlenen çiftlerin yollardaki resmi geçitlerinin ardından,Altın Portakal'ın gelenekselleşen kortejine rastladım.Tabii hemen fotoğraf makinamla olabildiğince herşeyi görüntülemeye çalıştım.
Kortejin en başında ,başkanımız Prof.Dr.Mustafa Akaydın ve eşi vardı.
Müjdat Gezen,Mustafa Alabora ve Sümer Tilmaç ikinci sıradaydı.
Selma Güneri
Akdeniz üniversitesinin bandosu oldukça neşeliydi.
Heyy bu hatunda beni çekiyor :)
Filmlerinin bende apayrı bir yeri olan,Süleyman Turan
Bu yıl festivalde oynadığı iki film yarışacak olan Erkan Can,
Hiç onsuz Türk sineması düşünülebilir mi;Tecavüzcü Çoşkun
Ve bir çok değerli sanatçı kortejden alkışlar arasında geçti.
Kortej sırasında geçen bu canlı heykellerin ise, İzmir sokak sanatları atölyesi sanatçıları olduğunu öğrendim.Bu canlı heykeller bir çok alışveriş merkezinde ve ana caddelerde yürüyen heykeller olarak gösteriler yapacaklar.Şakayla karışık Sadri Alışık çok iyi olmuş değil mi ?
Ve Kemal Sunal'da unutulmamıştı.
Festivalde yerli ve yabancı bir çok film yarışıyor.Ayrıca Yılmaz Güney ve Kemal Sunal filmlerininde özel gösterimleride devam ediyor.Yılmaz Güney'in "Arkadaş"filmini sinemada seyretmek epeydir istediğim bir şeydi ve neyseki bu festivalde, şans ayağıma kadar geldi.Yukarıda afişini gördüğünüz film "Atlıkarınca"ise konusu ilgimi çeken filmlerden.Gösterilen onca film arasından ancak bir iki filme gidebiliceğim için seçici davranmak durumunda kalıyorum.Emir Kusturica'nın "Arizona Rüyası" ise yine kaçırmak istemediğim özel gösterimlerden.
Festivalde dikkatimi çeken bir diğer film ise "Kimsenin İran Kedilerinden Haberi Yok"oldu.Adından da anlaşılacağı üzerine benim gibi İran kedisi sahiplerini hemen cezbedecek olan film,İran'daki yasaklı müzisyenlerin üzerindeki baskıyı anlatan ve Cannes film festivalinde de yarışan önemli bir yapıt.Bu filmi de kaçırılmaması gerekenler listesine aldım.